EDİTÖRDEN
İnsanlık tarihine baktığımızda deprem, kasırga,çığ, sel, yangın, salgın hastalık gibi birçok felaketlerin yaşandığını ve insanoğlunun zaman zaman bu gibi doğal afetlere maruz kaldığını görürüz.
Günümüzde de bu tür doğal afetler yaşanmaya devam ediyor. Malumunuz olduğu üzere, Dünyayı sarsan doğal afetler zincirine koronavirüs salgını da eklendi. Çin’den başlayıp birçok ülkeye yayılan ve küresel bir boyut kazanan koronavirüs sebebiyle, insanlar büyük bir korku ve panik yaşadı. Virüsten korunmak için her ülke kendince radikal önlemler alıp bir takım ciddi tedbirlere başvurmasına rağmen, yine de panik havası ve ölüm korkusu pek azalmadı. Çünkü, koronavirüs tehlikesinin dünya gündeminden hiç düşmemesi, sık sık bu virüsten ölenlerin haberlerinin verilmesi, korona’nın “katil virüs” diye anılması gibi bir takım sebepler, maalesef insanlardaki ölüm korkusunu daha da tetikledi ve ister istemez abartılı bir paniğe sebep oldu.
Öncelikle, bir Müslüman olarak biliyor ve iman ediyoruz ki, bizi öldürecek olan koronavirüs değil “ecel”dir. Virüs sadece bir sebeptir. Şayet ecel geldiyse, bunun sebebi virüs değil de, kalp krizi, kanser veya başka bir hastalık da olabilir. Nitekim büyükler ne güzel demişler:
“Ecel geldi cihâne hastalıklar bahâne”
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
“Allah-u Teala, indirdiği her hastalığın muhakkak şifasını da vermiştir.”
Dünyanın dört bir köşesine yayılan koronavirüs’ün ilacı da inşa Allah bulunacak ve bu virüs ölümcül olmaktan çıkacaktır. Ancak şu an yapmamız gereken şey; meseleyi hafife almadan ama iyice abartıp paniğe de kapılmadan bu salgınla mücadele etmek ve tedbiri elden bırakmamaktır.
Tedbir Kuldan Takdir Allah’tan
Ölüm, hepimizin başına bir gün mutlaka gelecektir, öyleyse gereksiz panik yapmak ve korkmak yerine, virüs bulaşmaması için elden geldiğince tedbirli olmak lazımdır. Yani “ecelim gelmediyse bana bir şey olmaz” deyip tedbirsiz davranmak çok yanlıştır. Zira İslam tedbir almayı bize emretmiştir.
Dikkatli ve ihtiyatlı olmak ölümden korkmak değil, İslam’ın emrine uymaktır. İnsan kendisine zarar veren şeylerden kaçınmalı ve o konuda tedbirli davranmalıdır. Meydana gelen olaylar elbette bir kader çerçevesinde cereyan eder, her şey Allah’ın kaza ve kaderi ile olur. Fakat tehlike karşısında tedbir almayanlar Allah katında mesûl olur. Yani tedbir bizden takdir Allah’tandır.
Nitekim Hz. Ömer (Radıyallahü anh) vebâ hastalığı olan beldeye girmemiştir. Kendisine:
- Ya Ömer! Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun? Denilince, şu cevabı vermiştir:
- Evet Allah’ın bir kaderinden yine Allah’ın diğer bir kaderine kaçıyoruz.
Salgın hastalıklara karşı tedbirli olmak konusunda, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Bir yerde vebâ (bulaşıcı bir hastalık) olduğunu işittiğinizde oraya girmeyin. Bir yerde vebâ ortaya çıkar, siz de orada bulunursanız, hastalıktan kaçarak oradan ayrılmayın.”
Hadis-i şerifte “Bulaşıcı hastalık bulunan yere girmeyin” buyrulması; “tedbirli olun ve sağlığınızı tehlikeye atmayın” demektir. “Oradaysanız ayrılmayın” ifadesi ise; “hastalığın size bulaşmış olma ihtimalinden dolayı, bunu dışarı taşıyıp başkalarına bulaştırmayın” demektir. Bu, dinimizin koruyucu hekimlik konusundaki önemli kurallarından biridir ve bulaşıcı hastalıkların “karantina”ya alınması gerektiğine de dikkat çekilmiştir.
Kıymetli Lâlegül Dergisi Okurları!
7 Nisan Salı’yı 8 Nisan Çarşamba Günü’ne bağlayan gece Berat Gecesi’dir. Bu gece, önümüzdeki sene tüm dünyada neler olup bitecekse, hepsinin takdir ve tespit edileceği bir gecedir. Allah-u Teala o mübarek gece, hepimiz hakkında hayırlı takdirler yazılmasını nasip eylesin, maddi-manevi tüm virüs ve hastalıklardan cümlemizi muhafaza buyursun.
Ramazan Ayı’nın müjdecisi olan Berat Geceniz mübarek olsun. Rabbim cümlemizi Cehennem’den Beratını alanlardan eylesin.