Din duygusu, bir allah'a iman ve ibadet duygusu, insanlarda sonradan hasil olmuş bir duygu değildir. Din duygusu, insan kalbinin, insan şuurunun derinliklerinde mevcud ve insan hilkatiyle yaşıttır. Dindarlik, insanın yüce allah'a fitri bir teahhüdüdür. Bu gerçek, kur'an-ı kerîm'de şöyle açiklanmiştır: Hani, rabbin, ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini çıkarip onları kendilerine şahid tutmuştu da (ben, sizin rabbiniz değil miyim?) demişti. Onlar da (evet! Rabbimizsin. Şahid olduk!) demişlerdi. Bu da, kıyamet günü (bizim bundan haberimiz yoktu, gaflette idik!). Veya (sana, bundan önce baba ve atalarımız şerik koşmuşlardı. Bizler ise, onlardan sonra gelen zürriyetleriz. Batıl iş tutanların işledikleri ile bizi helak mi edeceksin?) dememeleri içindir. Görüyorsunuz ki: ademoğulları, daha ruh aleminde iken, rab'lerine, kendilerini yaratan, yaşatan, olgunluğa eriştiren yüce varliğı ikrar etmişlerdır. Her insan şuuru, fitratıyle böyle bir teahhüdün altındadır. Insan, bu duygu ile doğar, bu duygu ile yaşar ve bu duygu ile ölür.