Altın Silsile - Mustafa Özşimşekler


"İyi bilin ki, Allah'ın veli kulları için hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir de... Onlar iman edip takvaya ermiş olanlardır... Dünya hayatında da âhirette de onlar için müjdeler vardır.." (Yunus: 62-64)
"Salihlerin anıldığı yere rahmet iner" (Hadis-i Şerif)
"Tasavvuf öyle bir ilimdir ki, batıl onun ne önüne geçebilir, ne ardından gidebilir. Onun ne önünde bir eğrilik vardır, ne de sonunda.
Bütün âlimlerin ilmi, hakimlerin hikmeti bir araya gelip ondan bir şey değiştirmek isteseler, sırlarından birini bozmak isteseler ve ondan hayırlısını yerine koymayı arzu etseler, bu arzu ve isteklerine yol bulamazlar. Çünkü o nübüvvet kandilinden alınmış bir nurdur. Nübüvvetten öte ışık alınacak bir nur yoktur."*MEVLÂNÂ HÂDİMÎ
ÖNSÖZ: "Ehlüllâhın hâlinden ve ahvâlinden bizleri haberdar eden, her asırda ve devirde birer hidâyet rehberi olarak dostlarını gönderen ve en büyük âhiret sermayesi olan Evliyâullahın sevgisini bizlere lütfeden Rabbime sonsuz hamd-ü senâlar, bütün tarikat silsilelerinin çıkış noktası ve ilk halkası olan, mürşidlerin mürşidi, tasavvuf ehlinin pîri, mâneviyat sultanlarının şâhı olan Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e, Onun Âl ve Ashabına sayısız salât ve selâm olsun.
Tasavvuf, ebedî saadete nâil olmak için nefsi tezkiye ve kalbi tasfiye edip, insanın zâhirini ve bâtınını imar eden bir ilimdir. Bu "kâl"den ziyâde "hâl" ilmidir. Onun için "Tatmayan bilmez" denilmiştir.
Tasavvufun kaynağı Kur'an-ı kerim ve Hadîs-i şeriflerdir. Bunun başlangıcı Peygamber Efendimizin ve Ashâbının hayatlarında açıkça görülmektedir. Yani bazılarının zannettiği gibi tasavvuf, Efendimizden sonra başlamış değil, bilakis Onunla zuhûr etmiştir. Evet Asr-ı Saadet'de belki tasavvufun adı ve mutasavvıf diye anılan bir zümre yoktu, fakat tasavvuf bil-fiil yaşanırdı, sûfi- liğin hakikati vardı. İşte Peygamber Efendimiz zamanında var olan bu anlayış Ondan sonra gelişerek devam etti ve günümüze kadar geldi elhamdülillah.
"islamda tasavvuf diye bir şey yoktur." iddiasında bulunup, mutasavvıfların aleyhinde olur olmaz söz edenlere şunu hatırlatmak isterim. Zâhiri ulemâ ile mutasavvıflar, asırlarca iç içe ve beraberce yaşamışlar, birlikte oturup birlikte kalkmışlardır. Tekkelerle medreseler yan yana ve sırt sırta yapılmış, en büyük velilerle en büyük âlimler bir arada bulunmuşlardır. Ayrıca birçok mutasavvıf, batınî ilimlerde eşsiz olduğu gibi, zâhiri ilimlerde de zamanın bir tanesiydi. Yani hem çok büyük bir âlim, hem de mâneviyat sultanıydı.
Hâsıl-ı kelâm; Efendimizden günümüze kadar gelen yüz binlerce ulemâ ve sülehâ tasavvufu kabul etmiş ve asla reddetmemişlerdir. Ne İmâm-ı Âzamlar tasavvufa hayır demiştir, ne de İmâm-ı Şâfîler... Bu zatlar hem zâhiri ilmi, hem de bâtını ilmi iyi bildikleri halde, tasavvufla hem hal olup adeta yoğrulmuşlarsa, artık bundan böyle bu konudaki bir takım çatlak seslere itibar edilmez.
Tasavvuf büyüklerinin aleyhinde lakırdı edenlerin ağızlarına sakız yaptıkları sözlerden biride "Allah ile kul arasına girilmez!" sözüdür.
Öncelikle bilinmelidir ki; tasavvuf büyükleri, kâmil mürşidler, Mevlâ ile kulun arasına girmeyi bırak, bilakis arasını yapıyorlar. Şayet aradan çekilecek olsalar belki de kulun Mevlâ ile arası açılacak...
Düşünün ki; bilmediğiniz bir adrese gitmek istiyorsunuz. O adresi bilen biri, size yardımcı olup rehberlik ediyor ve sizi gideceğiniz adrese götürüyor. Şimdi bu kişi gideceğiniz yerle sizin aranıza mı girdi, yoksa aranızı mı yaptı?
İşte bu meseleyi de böyle anlamak lazımdır. Elinizde adres varken, gözünüzün gördüğü yollarda bile bir rehbere, bir mürşide ihtiyaç oluyor da; görünmeyen yollarda, üstelik şeytan ve nefsin bin bir türlü hile ve tuzaklarıyla dolu olan bu mânevi yollarda mürşide ihtiyaç olmaz mı?!
Necip Fazıl bir gün gemiye binmiş karşı kıyıya geçiyorken, tasavvuf aleyhtarı bir genç Necip Fazıl'ı görünce, onun tasavvuf büyüklerine olan bağlılığını bildiği için soruyor:
-Yahu Üstad! Vasıtaya ne gerek vardı? Üstadın cevabı müthiştir:
-Evlat, madem vasıtaya gerek yoktu, gemiye niçin bindin?!
Mevlânâ Hâdimî buyurmuştur ki:
"Tasavvuf öyle bir ilimdir ki, bâtıl onun ne önüne geçebilir, ne ardından gidebilir. Onun ne önünde bir eğrilik vardır, ne de sonunda... Bütün âlimlerin ilmi, hakimlerin hikmeti bir araya gelip ondan bir şey değiştirmek isteseler, sırlarından birini bozmak isteseler ve ondan hayırlısını yerine koymayı arzu etseler, bu arzu ve isteklerine yol bulamazlar. Çünkü o nübüvvet kandilinden alınmış bir nurdur. Nübüvvetten öte ışık alınacak bir nur yoktur."
Said b. Cübeyr (Rahmetullahi aleyh)'den rivâyet olunmuştur ki; "Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj'e, evliyâullahın kimler olduğu sorulunca, Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
"Onlar öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatırlanır" (İbni Mâce, Zühd: 4)
Allah dostlarının kalpleri, İlâhi cemâlin nurlarının mâdenidir. Yüzlerinde parıldayan nur ve letâfet, kalplerindeki nûrun yansımasıdır. Bu büyük zatların derdi; bu yolun yolcularını nefs ve şeytanın oyunlarına alet olmadan,
onların tuzaklarına düşmeden maksatlarına ulaştırmaktır.
Bu zatlar; yaşadıkları her devirde ve asırda, fitne karanlıkları içinde bocalayan Ümmeti Muhammed'e ışık olmuşlar, çeşitli bld'at ve hurafeler içine düşmüş, yanlış itikatların taassup girdabına yakalanmış ve çeşitli sapık cereyan dalgalarında boğulma tehlikesi geçiren İslâm gemisindeki müslümanlara, birer kutup yıldızı, birer hidâyet rehberi olma görevini üstlenmişlerdir.
Onlar ümmetin kurtuluşu için vardırlar. Onlar sebebiyle ayakta durur ve onların yüzü suyu hürmetine döner dünya... Nitekim Ubâde bin Sâmit (Radı- yallahü anh)'ın rivâyetine göre Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
"Yeryüzü onlarla durur. Onlar sebebiyle size yağmur yağdırılır ve onlar hürmetine yardım olunursunuz." (Ali el-Mutteki, Kenzu'l Ummal: Xll/190-1 No:34613)
Tabi yozlaşmış bir toplumda yetişip, beyni medya ve televizyon kanallarının pislikleriyle kirlenmiş ve mânevi damarları tıkanmış olan biçareler, bu zatları anlamakta güçlük çekiyor olabilirler. Ama bilinmelidir ki, Ehlüllâha en küçük derecede itiraz, kötü bir akıbeti gerektirir. Onlara dil uzatarak zem etmek, insanı nedâmet duyulacak bir hale düşürür. Nitekim, iki bininci yılın müceddidi, yetmiş bin evliyanın reisi İmâm-ı Rabbânî hazretleri, "Mektûbât" isimli eserinde, Muhammed Sâdık Keşmrî'ye yazdığı 106. mektubunda Şeyhü'l-İslam Herevî'den rivâyetle şöyle demiştir:
"Bu tâifeye buğzetmek, öldürücü bir zehirdir. Onlara taan etmek ebedi mahrumiyeti gerektirir. Böyle bir beladan Sübhan olan Allah bizi ve sizi korusun." Amin!
O büyük tâife, külde ateşin gizliliği gibidir. Onların huzurunda ve gıyâbında, haklarında sû-i zan ve kötü düşünce beslemekten şiddetle sakınmak lazımdır.
Rivâyet edilir ki: Zamanın sultanına yakın olan eşraftan bir kimse, Allah dostlarından birini ziyaret etti. Sonra da, sultana gideceğini söyleyerek dedi ki:
-Efendim müsaadenizle sultanımızla görüşmeye gidiyorum. Şayet bir arzu ve isteğiniz varsa çekinmeden söyleyin mutlaka hallederim. Zira sultanla aram iyidir.
Allah dostu olan zat, o kimseye teşekkür ettikten sonra dedi ki:
-Sağol evladım, bir isteğimiz yok. Şayet senin Mevlâ'dan bir isteğin varsa bize söyle, Onunla aramız iyidir de...
Yine Allah dostlarından birinin yanına, zamanın sultanı geldi ve dedi ki:
-Sana da sultan diyorlar bana da! Bu duruma ne diyorsun?
-Sizin sultanlığınız gözünüzü yumuncaya kadar devam eder, bizim ki ise gözümüzü yumduktan sonra başlar...
Bu zatları işte böyle anlamalı. Onların aleyhine konuşurken çok insaflı olmalı ve haklarında bir şey söylerken yetmiş kere düşünüp öyle söz söylemelidir.
Altın Silsile'nin baş tacı ve ilk halkası Peygamber Efendimiz (Sallalahü Aleyhi ve Sellem)'dir. Sevr Mağarası'nda Hz. Ebu Bekir (Radıyallahü anh)'a bizzat teveccüh ederek, Silsile-i Emaneti orada telkin ve tevdî etmiştir. Peygamber Efendimizin:
"Allah kalbime neyi ilka ettiyse, Ben de onu Ebû Bekir'in sadrına akıttım." buyurması, bu mânevi yolun usûlünü çok açık bir şekilde ifade etmektedir. İşte bu mânevi emânet, tasavvûfî tabirle "İn'ikas-ı Hâl" yoluyla, gönülden gönüle aktarılarak "Altın Silsile" vasıtasıyla günümüze kadar intikal edegelmiş ve bundan sonrada bi-iznillah böyle devam edecektir.
On dört küsür asırdır müslümanlara rehberlik etmiş, onlara doğruları öğretmiş, kendileri de Kur'an ve Sünnet yolundan kıl kadar ayrılmamış olan bu altın silsiledeki büyüklerin hayatlarını, Rabbimizin lütf-u keremiyle sizlere arz ediyoruz. Tabi ömürlerini, İslam'a ve Kur'an'a hizmetle dolu dolu geçiren bu kıymetli meşâyıhımızın hayatlarını, bu hacmi sınırlı kitabımızda tüm detaylarıyla uzun uzun anlatmak elbette mümkün değildir. Ama bu konuda yazılmış olan kaynakların hemen hemen hepsini gözden geçirip, gerekli gördüğümüz önemli kısımları tespit ettik ve bu bilgileri kendi süzgecimizden geçirip, sîzlerin sıkılmadan okuyabileceği akıcı bir üslûpla kaleme almaya çalıştık. Buna ne kadar muvaffak olduğumuz ise, sizlerin takdirine kalmıştır.
Mevlâ Teâlâ'dan niyâzımız, bu büyüklerin hayatlarını okurken mânevi âlemlere dalarak, zevkle ve lezzetle okuyup ibret ve örnek alınması, onlara karşı olan muhabbetimizin daha da ziyadeleşmesidir.
Bu gönül sultanları, bu sonsuzluk kervanının yolcuları evvelce vardı, şimdi de vardır ve bizden sonra da olacaktır. Akıllı kimseye gereken, bu büyük tâifenin, bu Allah dostlarının ardına takılmak ve ebedi saadete nâil olmaktır. Herkesin malumu olduğu üzere Ashâb-ı Kehf'in peşine takılan Kıtmir Cennetlik oldu...
Allah dostlarının peşine takılan bir köpek dahi Cenneti kazanıyorsa, eşrefi mahluk olan bizler, selâm diyarına giden bu sonsuzluk kervanının peşine takılır ve onların yolundan gidersek, inşaAllah Rabbim bizlere de Cennetini ve Cemâlini ihsan edecektir.
Sonsuzluk kervanı peşinizde ben,
Üç ayakla seken topal köpeğim,
Bastığın yerleri taş taş öpeyim.
Bir kırıntı yeter kereminizden Sonsuzluk kervanı peşinizde ben...*Necip Fazıl Kısakürek
O büyüklerin himmet ve şefaatlerine nâil olmak ümidi ve temennisiyle, gayret bizden muvaffâkiyet Allah-u Teâiâ'dan
Mustafa ÖZŞİMŞEKLER
İÇİNDEKİLER: HAZRETİ MUHAMMED MUSTAFA (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)    13
HZ. EBÛ BEKİR (Radıyallahü anh)    53
SELMÂN-I FÂRİSÎ (Radıyallahü anh)    69
KÂSIM İBNİ MUHAMMED (Rahmetullahi aleyh)    85
CÂFER-İ SÂDIK (Rahmetullahi aleyh)    91
BAYEZİD-İ BİSTÂMÎ (Kuddise sirruhu)    103
EBU'L-HASAN-I HARKÂNÎ (Kuddise sirruhu)    121
EBÛ ALİ FÂMEDÎ (Kuddise sirruhu)    129
YUSUF HEMEDÂNÎ(Kuddisesirruhu)    135
HÂCE ABDÜLHÂLIK GUCDÜVÂNÎ (KuddiseSirruhu)    145
ÂRİF-İ RÎVEGERÎ (Kuddise sirruhu)    165
MAHMUD İNCÎR FAĞNEVÎ(KuddiseSirruhu)    171
HÂCE ALİ RÂMİTENÎ (KuddiseSirruhu)    177
MUHAMMED BABA SEMMÂSÎ (Kuddise Sirruhu)    185
SEYYİD EMÎR KÜLÂL (KuddiseSirruhu)    193
MUHAMMED BAHAUDDÎN ŞÂH-I NAKŞİBEND (KuddiseSirruhu)    203
ALÂUDDÎN ATTAR (Kuddise Sirruhu)    241
HÂCE YAKÛB-U ÇERHÎ (Kuddise Sirruhu)    253
UBEYDULLÂH-I AHRÂR (Kuddise Sirruhu)    261
HÂCE MUHAMMED ZÂHİD (Kuddise Sirruhu)    291
DERVİŞ MUHAMMED (Kuddise Sirruhu)    299
HÂCEGÎ MUHAMMED EMKENEGÎ (KuddiseSirruhu)    303
MUHAMMED BÂKİBİLLAH (KuddiseSirruhu)    307
İMÂM-I RABBÂNÎ (KuddiseSirruhu)     321
MUHAMMED MASUM (KuddiseSirruhu)    377
MUHAMMED SEYFEDDÎN (Kuddise Sirruhu)    393
SEYYİD NÛR MUHAMMED BEDÂYÛNÎ (KuddiseSirruhu)    403
MAZHAR-1 CÂN-I CANAN (Kuddise Sirruhu)    409
ŞAH ABDULLAH DEHLEVÎ (Kuddise Sirruhu)    425
MEVLÂNÂ HÂLİD-İ BAĞDÂD (Kuddise Sirruhu)    443
ABDULLAH MÜCÂVİR FÎ-BELEDİLLÂH (KuddiseSirruhu)    475
MUSTAFA İSMET GARÎBULLAH BÜYÜK ŞEYH EFENDİ (Kuddise Sirruhu) 481
HALİL NÛRULLAH ZAĞRAVÎ (Kuddise Sirruhu)    489
ALİ RIZA EL-BEZZAZ EFENDİ (KuddiseSirruhu)    493
ALİ HAYDAR EFENDİ (Kuddise Sirruhu)    499

MEVLANA VE ŞEYHUNA VE TABİBİ KULUBİNA VE MUALLİMUNA ŞEYH EL-HAC MAHMUD EFENDİ KS. BABAMIZ.

Altın Silsile - Mustafa Özşimşekler Kitabını İncelediniz. Cübbeli Ahmet Hocanın Tüm Eserlerini İncelemek için Tıklayınız!


 

TESLİMAT
 
Değerli okurlarımız tedarik usulüyle çalışmaktayız. Stoklarda bulunmayan eserler için tedarik süremiz en geç 3 iş günüdür.

Büyük oranda sipariş verdiğiniz gün saat 13:00 ve öncesi ise siparişiniz aynı gün kargoya verilir.Ve ertesi gün teslim edilir.

Eğer siparişinizi saat 13:00`den sonra verdiyseniz ürününüzün stoklarda olması durumunda ertesi gün kargolama yapılmaktadır.

El emeği ve kişiye özel eserlerde gönderim süresi değişebilmektedir. Siparişinizin yoğunluğuna ve sıraya göre 3-5 iş gününü bulabilmektedir. 

---

Yurt Dışında ki okurlarımızın dikkatine;

Yurt dışından yapılan alışverişlerde sitemizde ki yurt içi kargo ücretleri, teslim süre ve şartları geçerli değildir. Yurt dışı kargo ücretleri siparişinizden sonra ayrıca tahsil edilir.
Yurt dışına, özellikle Avrupa Ülkelerine vermiş olduğunuz siparişlerinizi anlaşmalı kargo firmalarımız ile, en kısa sürede ve en uygun fiyatlarla göndermekteyiz.Yurt dışı siparişlerde kargo bedeli müşteriye aittir. Bu bedeli dilerseniz western unionla dilerseniz kredi kartı yahut swift yoluyla ödeyebilirsiniz.

Yurt dışı siparişlerde kapıda ödeme yapılmamaktadır.

Siparişleriniz ORTALAMA 3-10 İŞ GÜNÜ İÇERİSİNDE tarafınıza teslim edilmektedir. Yurtdışına safran mürekkebi, çörek otu kapsülü gibi sıvı/gıda içerikli ürünler gönderilememektedir. Gümrük mevzuatı gereği bize geri dönmektedir.




 
Benzer Ürünler
Yükleniyor...